On üç… Çoğu kişinin uğursuz kabul ettiği sayı. Benim için çok anlamlı neden mi? Be BOLD… Yüreğinde cesareti hissedebilmek ve inanmayı kendine… Bu bir start hikâyesi olsun. Gelin hep beraber startta buluşalım şimdi.

Sapanca Ultra Maratonu… Yarış ilânını ilk gördüğüm an ben burada koşmalıyım dedim. Hiçbir hazırlığım yoktu. Daha önce patika koşusu yapmamıştım. Ne yapılır, nelere dikkat edilmeli hiçbir şey bilmiyordum. Ama BOLD’un içinde yer aldığımdan beri kalemime olan güvenim sanırım yavaş yavaş koşuda da “yapabilirsin”e dönüşmeye başlamıştı. Bir karar aldım, yapabilirim dedim ve başvurdum. Birçok kişi bunun delilik olduğunu söyledi. Hayatımda 13km hiç koşmamıştım. Yarışa 3 haftadan az bir süre vardı. Elimden geldiğince antrenman yapmaya çalıştım. Haftanın 3 günü km’leri arttırarak koşmaya başladım. Maxsimum gördüğüm km 10’du. Ama nedense kendime olan inancım bir türlü bitmiyordu. Yapabilirim ve yapacağım diye kendimi motive ediyordum. Bu süreçte BOLD’dan ekip arkadaşlarım da beni desteklemeye başladı. Neden yapamayasın dediler. Onların bana olan güveni kendimi daha da güçlü hissetmemi sağladı . Ve canım Meltem’in yardımıyla öncelikle bir yarış için gerekli olabilecek ekipmanımı tamamladık. Çorabımın rengine kadar beraber karar verdik. Koşuya yeni başlayan hele ki patikada koşacak biri için böylesine bir arkadaş desteğinin ne demek olduğunu anlatmaya cümlelerim gerçekten yetmiyor. He, bir de her kızın trail koşusuna başlarken geleneksel olarak giydiği Asics marka trail koşu ayakkabısını ritüeli bozmamak adına bana da aldık. Farklı bir şehirde de olsanız, BOLD’un bir parçasıysanız eğer, sizi kesinlikle yalnız bırakmıyorlar. Çünkü bir Bolder olmak için aynı şehirde olmanız değil, aynı ruha sahip olmanız önemli. Bunun farkında olan insanlardan oluşan bir topluluğun parçasıyım ben. Beni yalnız bırakmazlar ki… Eğer ben olmazsam bütün bozulur, sen olmazsan parça eksik kalır. BOLD olmak tamamlanmak demek. Biz olmak… Beni bize kattı onlar…

Normalde her yarış cumartesi günü iken, Sapanca Ultra pazar günüydü. Bu durum, yakın şehirlerden gelecekler için günübirlik git-gel yapmayı sağladı. Yarışta 6km, 13km, 21km, 40km ve 60 km olmak üzere 5 parkur vardı. Parkur bakımından zengin ve Sapanca’nın Ankara, İstanbul gibi şehirlere yakın oluşu yarışa katılımı cazip hale getirmekteydi.

Yarışa BOLDUNION ile birlikte Ankara’dan gideceğim için Ankara’da onlarla buluştum. Cumartesi sabahı Eymir’de bir antrenman koşusu gerçekleştirdik. Yarış öncesi 5km koştum. Çok yavaş olmama rağmen beni bir dakika yalnız bırakmayan arkadaşlarım hep desteklediler. Ve gördüğüm kocaman ailenin cumartesi sabahı bana söylediği ortak cümle şuydu: “Yapabilirsin!”

Koşudan sonra hep birlikte kahvaltıya gittik. O kadar kalabalıktık ki ve ben o kadar güzel insanlarla tanıştım ki… Sohbet bitsin istemiyordum. Hepimiz ayrı renktik… Kocaman bir gökkuşağı gibiydik. Hepimizin gülüşü farklıydı ama hepimiz aynı çatı altındaydık. Farklı karakterlerden oluşan kocaman bir çatı… BOLD yürekli bir kısım insanın altında toplandığı oluşum karakteri sağlam bir çatı…

Cumartesi öğleden sonra yola çıktık. O kadar heyecanlıydım ki… Amatör ruhum bunu saklayamıyordu eminim. Ekibin en iyi koşucularından arkadaşlarla yarışa gidiyor olmak da beni ayrı motive ediyordu. Bu yarış için kurulan wp grubundan kalacağımız oteli, yarışta kimlerin kaç km’de yarışacağını vs… konuştuk. Kalacağımız otel Sakarya merkezde olduğu için öncelikle Sapanca’ya gidip kitlerimizi aldık. İlk kitimdi ve 394 yazıyordu üzerinde. Zarfı elime aldığımda gözlerim doldu. Çevremdekilere belli etmemek için kendimi doğal ürünlerin satışının olduğu bir standa attım. Evet, bir trail koşusuna gitmiştim, spor malzemelerine bakmam gerekiyordu belki ama korktum anlık o korku ve endişeyi sizlere anlatamam. Ben ne yapıyorum dedim bir an için. Nasıl koşacağım, benim burada ne işim var dedim. Korktum… sustum…  Sessizliğimi fark eden arkadaşlarım hemen beni konuşturmak için uğraştılar. Yorgun bir günü Sakarya merkezdeki bir otelde sonlandırdık. Güle oynaya geçen harika bir gün ve esprilerle dolu, yol kaybetmeli bir yolculuktan sonra sonunda odamdaydım.

Yarıştan önceki gün aslında güzel beslenip sanırım iyi uyumak gerekiyor. Ben ikisini de yapamadım. Çok bir şey yiyemedim, uyuyamadım çünkü heyecanlıydım. Sabaha kadar gözümü kırpmadım. Döndüm, döndüm ta ki alarm çalana kadar. Yarışım saat 07.45 te idi. Ben 05.30’da kalktım. Geceden hazırladığım yarış kıyafetlerimi giydim, kalp atışlarımı normale indirmek için uğraştım. Kahvaltı yapmam gerekiyordu. Ben heyecandan doğru düzgün hiçbir şey yiyemedim.

Ve, koşunun başlayacağı alana gelmiştik. Benden önce start alacak arkadaşları uğurladım. Güneş kremi sürmenin önemini anımsayıp arabaya dönüp güneş kremimi sürdüm.  13 km yarışacakları starta aldılar. Bir sürü insan vardı çevremde. Göl manzarası, gökyüzü ve 10,9,8… geri sayım ve başarılar herkese anonsu… Koşu başladı. Asfalttan, bir parka girerek, yine asfalttan devam ederek bir süre koştum. Hiç durmadım, kendi tempomu bulmuştum, nefes alışverişimi kontrol edemiyordum heyecandan. Bitiremeyeceğim sanırım derken bir kadın yarışmacının ağlayarak geri döndüğünü gördüm. O an yanımdan geçerken durdum ve iyi misiniz dedim. Değilim, bırakmayın sakın dedi ve gitti. Ben ve iki kadın yarışmacı gerideydik, üçümüz birbirimize pacerlık yaparak ilerlemeye başlamıştık. Birbirimizi motive ediyorduk, eğer ben geride kalırsam onlar yanıma geliyor tempo tutturuyor onlar geride kalırsa ben bekliyordum. Ama hiç konuşmuyorduk. Ve asfaltın bitmesiyle patikaya giriş başladı. Öylesine dik bir yokuş vardı ki karşımda. Ben burayı nasıl çıkacağım dedim. Keçi sesleri geliyordu ormanın içinden, kuş cıvıltıları ama ben endişeliydim, ya bacaklarım bana izin vermezse? Ya nefesim bana izin vermezse? Zihnime ilk etapta hep kötü şeyler hücum etti. Bu beni yordu. Sonra şarkı söylemeye başladım içimden, şarkı söylemek beni motive etmeye başladı. Zihnimdeki kötü düşünceler gitmeye ve yolun farkına varmaya başladım. Ben yoldaydım, ben koşuyordum ve evet yavaştım ama hiç durmuyordum hep koşuyordum. Yürü-koşla benim için çok uzun olan o patika yokuşu bitirdim.

Koşmaya devam ettim hafif rahatladı yol, gayet iyi bir sürede yol ayrımına gelmiştim. Sonra bir anda işaretlerdeki eksiklikten kaynaklı bir yol kaybı yaşadım. Yaklaşık 1 km kadar yoldan sapıp başka bir yere yol aldım. Bu arada bu durumda olan sadece ben değildim. Patikada ormanın çok ıssız bir yerinde yapayalnız kalma riskiniz olabilir. Bu anlarda sanırım korkunuzu bastırmanız ve soğukkanlı olmanız gerekiyor. Benim için patikada kaybolmak güzel arkadaşlıkların da başlangıcı oldu aslında. Organizasyonun eksik işaretleme yapmasına olan sinirimin de bastırılmasını sağladı bu arkadaşlıklar. Bolu’dan gelen crossfitçi iki kadın arkadaşla patikada kaybolanlar kulübü oluşturmuştuk. Ve bir tanesi ile finishe kadar beraber geldik ve hatta el ele yarışı bitirdik. Bu benim için Sapanca’yı unutulmaz kılacak bir anıydı. İyi ki karşılaştık Buket, bu satırlarla sana selam olsun.

Doğru yolu bulmamız in-çıklarla bize yaklaşık 20 dakika kaybettirdi. Sonunda birilerine ulaşıp doğru yolu bulduk ve devam ettik. Eğer o an yalnız olsaydım belki de motivasyonumu kaybedecek ve bırakacaktım. Ama hiç tanımadığım ve patikada bana yoldaş olan bir arkadaşın varlığı  destek oldu, ben de ona. Beraber dar olan ve sürekli yokuş olan bir patikayı daha bitirip 7.km’deki tek CP’ye vardık. İkimiz de şunu dedik dinlenmeye ihtiyacımız yok, suyumuzu aldık, yiyecek olarak verilen ZÜBER den aldık. Ancak suların dahi poşetlerinde oluşu, orada bulunan görevlilerin bu konuda duyarsızlıkları açıkçası beni şaşırttı. Çünkü suların açılıp masaya dizilmesini beklerdim en azından. Bu süreli bir yarıştı, koşuculara bu konuda yardımcı olunması gerektiğini düşünüyorum. CP’ye geldiğimde tükenmiştim, giden 20 dk ve in-çık yapmak zorunda kaldığım gereksiz km beni olumsuz etkilemişti. Arkadaşlarım CP’de bir tane jel alabileceğimi söylemişti. Hemen onların dediklerini yaptım. Bilmiyorum psikolojik mi ama inanılmaz derecede enerjik hissettim kendimi onu aldıktan sonra.

7.km’den sonra yokuş aşağı bıraktık kendimizi. Hiç durmadık. Öylesine zevkliydi ki… Rüzgâr tenime vuruyor, güneşin varlığı bile beni engelleyemiyordu. Ağzımı ıslatarak devam ettim yol boyu. Suyu aniden içmedim. Hep kontrollü ve yavaş içtim. Yolda ayağı yaralanan koşucular gördük, durduk yardımcı olmaya çalıştık, konuştuk. Patikada ortak bir dil oluşmuştu sanki. Herkes birbirine gülüyor ve bir şekilde iletişim kuruyordu. Kendimi öylesine özgür hissediyordum ki artık bir yarışta olduğumu unutmuştum. Herkesle sohbet etmeye, koşarken gülmeye ve doğayı hissetmeye başlamıştım. Patika bana kendimi hissettirmişti. Patikadan inip şehre doğru yol aldığımızda yaklaşık 9. Km’deydik. Geriye hemen hemen 3 km’lik bir asfalt koşusu kalmıştı. Bitmiyordu, asfalt bitmek bilmiyordu. İşaretleri sürekli takip ederek finishi görene kadar yürü koşla gelmiştik. Yarış bitti, madalyalarımızı aldık. 2 saatten fazla sürede 13 km’yi 3 saat cut off’una kalmadan tamamlamıştık. Ve ben o an şunu anladım, ben asfalt kadını değilim, benim yerim patika.

İlk yarışım olmasına rağmen organizasyonda birtakım eksiklikler görmüştüm. Mesela sunucu yaptıkları kişi inanılmaz gergindi. Bir şey sorulduğunda ters cevap verecek kadar hem de. Yeme ve içme stantlarının çok güzel ve yeterli olduğunu düşünmüyorum. 13 km parkurunda işaretlemeler yetersizdi. Birçok insan kayboldu. Ayrıca yarışta CP’den geçip bitiş madalyasını almama rağmen sistem beni DNF olarak gösterdi. 2 kere gidip (yüz yüze) düzeltmelerini rica ettim. Herhangi bir değişiklik olmadı. En sonunda wp hatlarına durumu anlatan ve Strava sonucumun da olduğu bir mesaj attım. Durumum ondan sonra düzeltildi. Elbette sıralama önemli değildi. Ama ilk yarışımda bunun başıma gelmesi beni biraz üzdü, barkodumu okutmama rağmen.  Olumlu tarafı ise Sapanca ve kurulan arkadaşlıklar güzeldi, yarışın pazar günü yapılıp bitirilmesi de aslında günübirlik git gel yapmaya uygundu.

Eğer ilk defa patika yarışına katılacaksanız 13 km bence başlamak için ideal. İyi bir uyku ve iyi bir beslenme sizin dayanıklılığınızı arttıracaktır. Antrenman eksiğiniz varsa korkmayın. Bence kendinize inanın. Yapabileceğinize. Bir tane enerji jeli alabilirsiniz bence. Çünkü Sapanca inanılmaz sıcaktı ve bu sıcak insanın enerjisinin tükenmesine sebep oluyordu. Belki psikolojik ama beni iyi etkiledi jeli 7.km’den sonra almak.

Patikada ben de varım demek istiyorsanız -bence- gerçekten bir yarış deneyimi yaşayıp bakmalısınız. Bunun için de, kendinizi patikaya atarak hazır olabileceğinizi düşünüyorum, kendinizi yolda bularak… Bu yarışın beni etkileyen özelliklerinden bazıları, insanlara yardım etmenin güzelliğini ve yeni insanlarla tanışmanın sıcaklığını patikada tatmam oldu. Ve finishi görebilmem. Ben bir Bolderım.. Bunu artık daha iyi hissediyorum. Madalyayı elime aldığımda “yapabilirsin” demişlerdi diye içimden geçirdim ve cevabım “yaptım” oldu. Sıradaki yarışın hayalini kurmaya başladım, Campbell haklıydı bitmeyen döngü devam ediyordu ve sanırım bu koşucular için patikaydı. Biri bittiği an, diğerinin hayali başlıyordu. Bir ağacın gölgesine oturdum, Sapanca’nın suyuna ayaklarımı soktum ve bende emeği çok olan arkadaşıma hemen ulaştım: “Alo, Meltem ben bitirdim, hem de kaybolmama rağmen bitirdim.” diyerek ilk madalyama bakarak gülümsedim..

Be BOLD, become BOLDER

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın